Talas Tuğlası

   Talas Amerikan Ortaokulu Mezunlari

Koray Doğan

 

Arkadaşımız Koray Doğan 1972 yılının 9 Mart günü, saat 9’da Ankara’da “güvenlik güçleri” tarafından vurularak öldürülmüştü. Onu belki bugüne kadar törenlerle, gösterilerle anmadık. Sloganlarda adı geçmedi. O alçak gönüllü bir sıra neferiydi. Yetenekliydi, sanatçı özellikleriyle çok başarılı olabilirdi. Ama arkadaşlarıyla birlikte olmayı, yaşadığı günlerin ona yüklediği görevleri korkusuzca üstlenmeyi tercih etti.

Anısı önünde sevgiyle eğiliyoruz.

Arif Şentek - 9 Mart 2010

Koray’ın ölümü, sıkıyönetimin operasyonlarla ilgili haberlere getirdiği yayın yasağı nedeniyle iki gün sonra, 11.03.1972 günü Milliyet gazetesinde, aşağıya aktardığım haberle duyurulmuş.

ANKARA’DAKİ ÇATIŞMADA ARANANLARDAN BİRİ ÖLDÜ

Önceki gün Ankara’da vurularak ölen Koray Doğan’la ilgili haberi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının 64 nrumaralı bildirisine uyarak yayınlamamıştık. Bu haber TRT’nin 19’daki haber bülteninde yer almış ve daha sonra Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının 64 numaralı bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildiride özetle “operasyon ve tahkikatlarla ilgili sıkıyönetim açıklamaları olmadan yayın yapılmamasi” belirtilmekteydi.
Dün kendileriyle görüştüğümüz yetkililer bu olayla ilgili olarak Ankara Emniyet Müdürlüğünün AA vasıtasıyla yaptığı resmi açıklamanın yayınlanabileceğini bildirmiştir.

Koray Doğan adlı gencin vurulmasıyla ilgili açıklama şöyledir:

“Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının yazılı arama emirlerine müsteniden, Merkez Komutanlığının koordinatörlüğü altında 8/9 Mart 1972 gecesi Aşağı Ayrancı Meneviş Sokak 31/02 numarada bir operasyona girişilmiş ve bu operasyonda ele geçirilen Ahmet oğlu Koray Doğan ile görevliler arasında müsademe başlamış Koray Doğan bir mermi isabetiyle yaralanarak hastaneye kaldırılmış, yapılan tıbbi müdahaleye rağmen kurtarılamayarak öldüğü anlaşılmıştır.”

Yukarıdaki haber metnindeki zorlama ifadeler dikkati çekiyor. Sıkıyönetimden gelebilecek herhangi bir tepkiden kurtulabilmek için açıklamanın kendisinden daha uzun bir girizgah yapmak zorunda kalmışlar. Haberin başlığında “çatışma” lafı geçiyorsa da, satır aralarına bakıldığında gazetenin kendi yazdığında çatışmadan söz edilmiyor. Anlaşılan paşalar bir 'müsademe' senaryosu uydurma zorunda kalmışlar. Zaten, Koray’ın ablası Tülay, geçtiğimiz yıllarda (28 Nisan 2006) olayı şöyle anlatıyordu:

“Türkiye Cumhuriyetinde 12 Mart 1971 tarihi silahlı kuvvetlerin o zamanki başbakan Adalet Partisi başkanı Süleyman Demirel’in olduğu hükümete verdiği Muhtıra ile bir dönem daha başlatılmış ve Türkiye’de yeniden Sosyalist avına başlanmıştı. Üniversitelere sık sık polis baskınları yapılarak Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi yazarlarında içinde bulunduğu birçok kitaplar, yayınlar, gazeteler toplatılmaktaydı.

“Yine aynı yıl birçok üniversitede olduğu gibi ODTÜ’ sinin kampusunun girişine de karakol kurulmuş, giriş ve çıkışlar askerler tarafından kontrol altına alınmıştı. Nihat Erim hükümeti de "balyoz harekâtı" adını verdikleri Sosyalist avı operasyonunu başlatmıştı. Ayrıca Ankara’da ve birçok ilde de sıkıyönetim ilan edilmiş ve gece saat 24.00 ten sonrada sokağa çıkma yasağı konulmuştu.

“Kardeşim Koray Doğan annem ve babamla beraber Ankara’nın Emek mahallesindeki Yıldıztepe bloklarında bir dairede kalıyordu. O sene ODTÜ Mimarlık bölümünde proje çalışmasını tamamlayıp okuldan diplomasını almaya uğraşıyordu. Bir taraftan da Ankara Mimarlar Odasında çalışmaya başlamıştı. Bende 1 sene önce evlenmiş olduğum için ailemden ayrılmış ve Çankaya’da kiralık bir dairede oturuyordum. O sırada Hacettepe Tıp fakültesinde doktora çalışması yapmaktaydım.

“8 Mart günü hemen her gün devam eden Mit, polis ve ordunun ortak olarak yaptığı baskınlardan ve takiplerden biri başlatılmıştı. O gece ilk önce ODTÜ' sinden Koray’ın sık sık gittiği sınıf arkadaşı Nervin’in kız kardeşi, yeğeni ve bir arkadaşı ile kaldığı Aşağı Ayrancı semtinde 1. kattaki daireye baskın yapılıp oradakiler nezarete götürülmüş, evde sivil polisler beklemeye bırakılmış, evin etrafı da polis, sivil polis ve askerlerle kuşatılmıştı.

“Aynı şekilde başka bir baskın grubu ile gece yarısı bir saatte Koray’ın ailesinin oturduğu Emek Mahallesi 8. Cadde 7. blok 7. kattaki dairenin kapısı büyük gürültü ile çalınmaya başlamıştı. Babam bu saatte acil bir hasta geldiği düşüncesiyle yataktan kalkarak kapıyı açmıştı. Karşısına çıkanlar resmi giysili askerler ve başlarında komutanlık yapan, o zamanlar Ordu Garnizon komutanlığına getirtilen İstanbul sıkıyönetim Komutanı Faik Türünün kardeşi Tevfik Türün idi.

“Kapının açılması ile birlikte apar topar içeri giren askerler odalara dalarak evde bulunan annemi, ağabeyim Veteriner üsteğmen Kutay Doğanı ve babamı salonda bir araya toplamışlardı. Sonra mutfağa dalıp zeytin ekmek ne buldularsa yiyip karınlarını doyurmuşlardı.

"Babamla Tevfik Türün Kuleli Askeri Lisesinde birbirlerini tanımakta idiler. Babam karşısına çıkan Tevfik Türünü görünce çok şaşırmıştı. İkisi arasında geçen konuşmalar planlanmış bir baskının yapıldığını açıkça belirleyen nitelikte idi. Tevfik Türün Babama Korayı bulmaları gerektiğini söylüyordu. Babam sabah Koray’ın eve gelmesi gerektiğini, o akşam arkadaşında kaldığını, gerekirse kendisi sabah Korayla birlikte karakola gelebileceğini söylemiş ancak şiddetle terslenmişti. Tevfik Türünün davranışı acil bir durum varmışçasına gözü kararmış halde ve bir şeyi belli etmeksizin emir aldığı durumun ne olduğunu bile anlayamamak kadar sersemlemiş bir şekilde idi. Onun görev saydığı durum bu idi ve yaranması gereken kişiler bunu istemişlerdi. O nedenle Kuleli askeri akademisinde tanıştığı, aynı sıralardan subay olarak geçtiği, askeri doktor Ahmet Doğanın en çok sevdiği oğlunu öldürtmek bile onun için hiç bir şey ifade etmiyordu. O nedenle bu konuşmada verdiği cevap hem basiretsiz hem de bir balyoz gibi her baba ve annenin yüreğini kanatacak kadar acıydı. "Bu gece oğlun bulundu bulundu, yoksa bir kör kurşuna gidecek'' bunu bilmelisin doktor diye diretiyordu. Bu sözlerin üzerine Erzincan’da askeri veteriner olarak görev yapmakta iken izinli olarak Ankara’ya gelen ağabeysi Kutay Doğan gece Koray’ın gittiği arkadaşını tanıdığını ve Korayı bulabileceğini söylemiş ancak aramaya gidecekleri yerde polisler onu da alıp nezarete götürmüşler ve ertesi günü akşamına kadar nezarette bekletmişlerdi.

"Koray’ın adı hiçbir yerde veya istihbaratta yoktu. Ancak, sonraki tarihlerde söylenenlere göre 8 Mart günü Koray'ın rastlantı sonucu ajan olarak Dev Gençlilerin arasına karışan Yüzbaşı İlyas Aydın’ı, MİT binasına girerken görmesi ve İlyas Aydın’ında Koray tarafından göründüğünü aynı gün oradakilere bildirmesi, o gün Koray’ın ortadan kaldırılması gerektiği kararını aldırtmıştı.

"Koray her gün üniversiteye gidip geliyor kapıdaki jandarma kontrollerinden de kimliği ile girip çıkıyordu.
Koray 9 Mart sabahı saat 9 sularında arkadaşı Nervin’in kaldığı Aşağı Ayrancıdaki evine kahvaltı yapmak ve onu alıp okula gitmek için gelmiş ancak dairenin zilini çalınca karşısına sivil polisler dikilmişti. Onu ayaküstü sorgulayan polisler arananlar listesinde ismine rastlamamışlar ve kimlik kontrolünü yapıp bırakmışlardı. Ancak evin kapısından hızla uzaklaşacağı sırada Mehmet Beyazıt adındaki Afyon – Emirdağlı polis silahını doğrultmuş yanındaki arkadaşı polis dur ateş etme dediyse de ateşlediği silahından çıkan kurşun arka kalçasına saplanmış ve Koray orada kaldırıma düşmüştü. Kalçadan yakın mesafede saplanan kurşun aort damarını parçalamıştı. Oradan geçen bir taksici olayı görmüş, ancak alıp hastaneye taşımak istememiş ve savcının gelmesi beklendiği gerekçesi ile de 1 saate yakın kaldırımda bekletilmişti.

"Asker gözetiminde evde tutulan babama öğlene doğru numune hastanesi başhekimi talimatı ile idareden telefon açılmış ve kendisinin hastaneye gelmesi istenilmişti. Kendisinin arabasına binip polis eskortu eşliği ile hastaneye yetişen babama Doktor Koray’ın ameliyathaneye alındığını ve hemen kan bulunması gerektiğini bildirmişti. Aynı şekilde kan merkezine gidip hastaneye kanı yetiştirdiği zaman doktor; biz gerekirse kullanırız deyince bu sözlerin artık Koray’ın yaşamadığı anlamına geldiğini anlayan babam koridordaki banka oturup oraya yığılıp kalmıştı. Koray 9 Mart sabahı bu şekilde kaybedildi.

"Ben bütün bu yazılarımı evde hemen her gün olayları yaşayan babamın anlattıklarından yazdım. Bu anılarının sonunda babam hep şu deyişi kullanırdı; ‘Onlar hepsi kırlarda açan taze çiçeklerimizdi, bir rüzgâr esti ve onları aldı gitti.”


 

Sevgili Korayın haksızca katledildiğini biliyorduk ama bu detayda okurken çok acı geldi...
Ruhu şad olsun


Tolga Erdoğan - 9 Mart 2010


 

Koray için neleri toparlayip yollayayim diye epeyce belge hazirlamak istedim. Yine de bende olanlari göndermeden sana sorayim diyorum. Sanirim ilk önce resimleri göndermem gerekiyor. Bu arada Koray için çok önemli bir belge var ama bulunabilir mi bilmiyorum. Konu: Dünya gençligini anlatan bir programdi 1970 yilinda TRT-1 de yayinlanmisti .
Programa katılanlar Prof. Nermin Abadan (Siyasal Bilgiler ögretim Üyesi), Prof.Dr.-Dogan Karan (o zaman Haceetepe Dekani idi) Koray ve Aykut adinda ODTÜ den bir arkadasi. Hemen hemen 1 saat kadar sürmüstü. Gerçi Canli yapildi ama belki kayitta vardir. TRT ye yazip soracagim, umarım olumlu sonuç alabilirim. Gazete küpürlerini de scan edip yollarim istersen. ;Simdilik resimleri gönderiyorum.Çok çok selamlar.

Tülay Doğan - 15 Mayıs 2008


 







 

MAO'DAN EMEKLI YARBAY AHMET DOGAN'A CICEKLER


"Letting a hundred flowers blossom and a hundred schools of thought contend is
the policy for promoting progress in the arts and the sciences and
a flourishing socialist culture in our land.

68 gencliginin Mao'cu olanlarinin
"Yuz cicek acsin yuz fikir yarissin..." deyip de gerisini getirmeye gerek gormedigi bir sozuydu
Mao'nun..

Kapitalizmin kabesi olan ABD'de bile
sozun kiceriginin benimsendigini
ve hala kullanildigini soyleyebiliriz,
Tabii ki Amerikan olcegine cikarilarak
yuz cicek, bin cicek olarak soylense de...
"Let thousand flowers blossom..." dermisler USA'de...

Mao'izmin allahi olan Mao ise
sozun lirizmi bir yana
iceriginin hayata bir nebze dahi olsa gecmesine
gecit vermemistir, diye dusunmekteyim.

E-TALAS
platfomuna yansidigi kadar,
Talas'ta yesermis zihinlerdeki
algi, inanc ve dusunce farklari
"yuzlerce cicek acsin,
yuzlerce dusunce yarissin"
idealinin Talas'ta isledigine isaret ediyor.

Bir Talas'li
"ordu bu milletin gozbebegidir"
dusuncesindeyken
bir baskasi,
yurtsever 3-5 subayin birlik olup
oldurdugu
Koray Dogan'i bir turlu unutamamaktadır.

Belki de kimimiz
Otuzdorduncu Kurt gibi,
celladini seven idam mahkumu gibi
her seye ragmen ordumuzu goz bebegimiz olarak gormekteyiz.
Otuzdorduncu Kurt, ordumuzun mensuplarindan Mustafa Muglali Pasanin 1943'te kursuna dizdigi
34 Kurt'ten kurtulan tek Kurt idi.
Mustafa Muglali bu eyleminden hapise atilinca
Otuzdorduncu Kurt Pasanin ziyaretine gidip, elini opup ve de Mustafa Muglali'dan ozur bile dilemistir.
CELLADINI SEVMEK
bu topraklarda yaygın bir duydudur.
Batida ise
boyle bir duygunun ilk farkina varildigi olay,
Mustafa Muglali Pasadan tam 40 yil sonra 1973'te
Stockholm'de bir banka soygunu sirasinda
banka calisanlarini rehin alan soyguncuya
rehinelerden birinin asik olmasi, ifadeleriyle onu temize cikarmasi olmustur.

Celladini sevenler, celladini sevmeyenlerlere parmak uzatmazsa iyi olur.
Let thousand flowers blossom ortaminda yesermis BROTHERHOODOFTALAS bunu gerektirir...
Yoksa Koray'in babasi Yarbay Ahmet Dogan'nin Koray'in ve Koray gibi telef edilmis arkadaslarinin arkasindan dedigi gibi ellerimiz bos kalir:
‘Onlar hepsi kırlarda açan taze çiçeklerimizdi, bir rüzgâr esti ve onları aldı gitti.”

İzmir Tolga - 10 Mart 2010


 

Rahmetle andığım çok sevgili arkadaşım Koray Doğan'la çekilmiş bazı resimleri ekte gönderiyorum.
M.Kemal Erdoğan 62/65 - 13 Mart 2010